in

TEKNOLOJİK GELİŞİMİ KAPİTALİZME Mİ BORÇLUYUZ ?

Ciwan İrencin yazdı…

Teknolojinin gelişmesinin sebebinin kapitalizm olduğu, kar hırsı olmadan hiçbir bilimsel ilerlemenin gerçekleşmeyeceği ve bu yüzden de sosyalist toplumların geri kalmış, yeni icatlar geliştiremeyen toplumlar olduğu en popüler anti-komünist argümanlardan biridir. Üstelik ‘Bunlar karılarımızı ortaklaşa kullanacaklar!’ gibilerinin aksine iyi düşünülmüş ve pek çok sosyalisti bile şüpheye düşüren bir argümandır. Ancak derinlemesine incelendiğinde bu argümanın da tıpkı diğer anti-komünist argümanlar gibi koca bir saçmalıktan ibaret olduğu anlaşılır. Biz de yazımızda bunu yapacağız: Derinlemesine inceleyeceğiz.

Bu söylem temelde bütün teknolojik gelişmeleri ve bilimsel ilerlemeleri kapitalizme borçlu olduğumuzu iddia ediyor ama bunu yaparak insanlığın on binlerce yıllık kolektif birikimini çöpe atıyor ve bütün bilim tarihini son 300 yıla indirgiyor.

Zira kapitalizm yalnızca 300 yıllık bir üretim biçimidir ancak insanlığın günümüze kadar gelen bilimsel ilerleyişi on binlerce yıl öncesine dayanır. Tarih öncesi çağlarda icat edilen tekerlek, yazı, sulama sistemleri, ilk tarım aletleri gibi icatlardan matbaa, pusula, kâğıt, barut, gözlük, mikroskop, teleskop gibi günümüzde hala kullandığımız makinelere kadar binlerce icat kapitalizm öncesi dönemde yapılmıştır.

Kapitalizmin olsa olsa teknolojik gelişimin hızını arttırmayı başardığı iddia edilebilir ve bu gerçekten de doğrudur. Buharlı makinenin ve özellikle seri üretim bandının icadından sonra üretim araçlarının gelişmişlik düzeyi daha önce hiç görülmemiş bir düzeye ulaşmış, sermayedarlar arasındaki artık değeri büyütme yarışı üretim araçlarının gelişme hızını inanılmaz ölçüde arttırmıştır. Öyle ki teknoloji son 300 yılda tarihin hiçbir evresinde olmadığı kadar büyük bir hızla gelişmiştir. Ancak bu zaten Marksistlerin kabul ettiği bir gerçektir. Hem de öyle bir iki yıldır değil. Tam 170 yıldır!

Marx ve Engels Komünist Manifesto’da bu konuda şöyle demiştir: İnsan uğraşının neler yaratabileceğini ilk ortaya koyan burjuvazi olmuştur. Burjuvazi, Mısır piramitlerinden, Roma’nın su kemerlerinden, gotik katedrallerden kat kat üstün harikalar yaratmış, bir zamanların tüm kavim göçleri ve haçlı seferlerini gölgede bırakan seferler gerçekleştirmiştir.
Burjuvazi henüz yüz yılı bile bulmayan egemenliği sırasında, daha önceki kuşakların hepsinden çok daha büyük ve görkemli üretici güçler yaratmıştır. Doğa güçlerinin insanoğlunun önünde boyun eğmesi, makineler, kimyanın sanayi ve tarıma uygulanması, buharlı gemi, demiryolları, elektrikli telgraflar, koskoca anakaraların ekilebilir kılınması, ırmakların ulaşıma açılması, mantar gibi dev nüfuslar… Daha önceki çağlarda, toplumsal emeğin bağrında böylesi üretici güçlerin yattığına ilişkin bir önsezi olsun var mıydı acaba?

Tarihsel materyalizm, Marksistlerin insan toplumlarının tarihsel gelişimlerini incelemek için kullandıkları bilimsel metot, bize şunu söyler: Toplumların üretici güçleri tarih boyunca sürekli diyalektik bir gelişim içinde olmuştur. Tarihin belli dönemlerinde üretici güçlerin ulaştıkları mevcut gelişmişlik düzeyi o toplumdaki üretici emeğin örgütleniş biçimiyle çelişkiye düşer. Toplumun üretim ilişkileri üretici güçlerin gelişimine ayak bağı olur, üretici güçlerin özgürce ilerleyişinin önündeki bir engele dönüşür. Bu engelin aşılmasının yolu toplumun üretim ilişkilerini ve bu ilişkilerin üzerinde yükselen siyasal yapısını kökten değiştirecek olan devrimlerdir.

İşte biz Marksistlerin liberallerle fikir ayrılığına düştüğü nokta da budur. Onlara göre teknoloji kapitalizm sayesinde gelişir. Oysa kapitalizm; üretici güçleri, teknolojiyi ve bilimi feodal topluma göre akıl almaz bir seviyede geliştirse de oldukça uzun bir süredir bunların daha fazla gelişmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Bu durum özellikle günümüzde çok daha fazla hissedilmektedir ve 1789 Fransız Devrimi nasıl feodal toplumu yıkıp kapitalist toplumu kurarak üretim araçlarını özgürleştirdiyse günümüzde de üretim araçlarının özgürce gelişimi için bir sosyalist devrim gerekmektedir.

Marx ve Engels bu durumu yine Komünist Manifesto’da şu şekilde açıklar: Burjuvazinin temeli üstünde yükseldiği üretim ve değişim araçları feodal toplumda oluşmuştu. Bu üretim ve değişim araçlarının gelişimi belirli bir aşamaya geldiğinde, feodal toplumun üretim ve değişim koşulları, tarım ve manifaktürün feodal örgütlenmesi, özetle feodal mülkiyet ilişkileri, gelişmiş bulunan üretici güçlere ayak uyduramamakla kalmamış, ayak bağı olup çıkmıştı. Bunların sökülüp atılmaları gerekiyordu ve öyle de oldu. Bunların yerini, kendisine uygun kılınmış bir toplumsal ve siyasal yapı ile burjuva sınıfının ekonomik ve siyasal egemenliği eşliğinde serbest rekabet aldı. Bugün de gözlerimizin önünde benzer bir süreç yaşanmaktadır. Üretim, değişim ve mülkiyet ilişkileriyle modern burjuva toplumu, o dev üretim ve değişim araçlarını ortaya çıkarmış olan bu toplum, büyüler yaparak çağırdığı cehennem zebanilerine artık söz geçiremeyen büyücüden farksız duruma düşmüş durumdadır.
Toplumun buyruğundaki üretici güçler artık burjuva mülkiyetinin koşullarını geliştiremez olmuşlardır; tam tersine, artık kendilerini köstekleyen bu koşullara göre çok fazla güçlenmişlerdir. Bu ayak bağlarından kurtulur kurtulmaz da, burjuva toplumunu allak bullak eder, burjuva mülkiyetin varlığını tehlikeye atarlar. Burjuva toplumunun koşulları, doğurduğu zenginliği karşılayamayacak kadar sınırlıdır.

Peki, bu durumun günümüz toplumundaki somut örnekleri nelerdir? Kapitalist üretim ilişkileri teknolojik gelişime nasıl engel olmaktadır?
Günümüzde bütün üretim araçlarının olduğu gibi teknoloji ve bilim üretiminin kontrolü de bir avuç sermayedarın tekelindedir ve bu sermayedarlara göre bir teknolojinin halk için yararlı olup olmadığı değil yalnızca daha çok kar getirip getirmediği önemlidir. Liberaller bu ikisinin her zaman kesişeceğini iddia eder ancak tarih bunun tersini kanıtlayan örneklerle doludur. Nikola Tesla’nın bütün insanlığa bedava elektrik sağlayacak olan projesinin elektrik dağıtım şirketleri tarafından engellenmesi sanırım bu örneklerden en popüleridir.
Şimdi arkanıza yaslanın ve 1 dakikalığına insanlığın tek vasfı babasından kendisine şirket kalması olan bir asalak yeterince karlı bulmadığı için ne kadar fazla icattan mahrum kaldığını düşünün.
Ya da ilaç sektörüne bakalım. Bir sektör düşünün ki geliri siz hasta olduğunuzda size sattığı ilaçlarla sağlanıyor ve eğer bir daha asla o hastalığa yakalanmayacağınız bir ilaç geliştirirse gelir kapısı kapanacak. Sizce bu ilacı geliştirirler miydi? Sanırım neden artık insanların çok daha fazla hasta olduğunu da anladınız.(Hayır, korona aşısının herkesi hasta yapan yan etkileri yok sadece bizim hasta olmamızı engelleyen koruyucu sağlık önlemleri almak yerine hasta olmamız ve ilaç satın alıp iyileşmemiz büyük ilaç şirketleri ve onların temsilcisi olan devletlerin işine geliyor.)
Bütün insanlığın elektrik ve internete ücretsiz erişimi konusunda da benzer bir durum vardır. Bunu gerçekleştirmek günümüzde 100 yıl öncesinde olduğundan çok daha kolay olmasına rağmen hala milyonlarca insanın elektriğe ve internete erişimi yok ve kalan biz milyarlar ise berbat internet hızlarına, sürekli kesilen elektriklere ömrümüz boyunca bir ton para bayılıyoruz. Bunun tek sebebi ise elektrik ve internet dağıtımını tekeline almış şirketlerin kar hırsı.

Kapitalizm günümüzde yalnızca kar getirmeyecek teknolojilerin önünü keserek değil halk yararına teknolojiler üzerinde kullanılabilecek önemli bir miktardaki işgücünü gereksiz üretimlere harcayarak da bilimsel gelişimi yavaşlatır. Lüks tüketim malları bunun en büyük örneğidir. Yatlar, malikâneler, özel jetler gibi sayamayacağımız pek çok lüks malın üretimi için milyonlarca saat toplumsal emek boşa gider. Bu lüks mallar toplumun çok çok küçük bir kısmının sefa sürmesini ve kalanların da bir gün bunlara sahip olabileceğini düşünerek sisteme entegre edilmesini sağlamak dışında hiçbir işe yaramaz.
Toplumsal emeğin boşa gitmesinin nedeni yalnızca lüks üretim de değildir. Tüketim çılgınlığının bir sonucu olarak sürekli yeni modeli çıkan ve sürekli daha fazla tüketmemiz istenen ürünler de nedenlerden biridir. Sistem bu yeni ürünleri bize ‘teknolojik gelişim’ diye sunar ancak aslında gelişen pek de bir şey yoktur.
Aramızda Playstation 5’in 4’ten ya da Windows 11’in 10’dan nasıl daha farklı olduğunu açıklayabilecek olan var mı? Iphone en son ne zaman yeni modeliyle gerçekten büyük bir değişim geçirdi? Bu soruların bir cevabı yok maalesef.
Lüks tüketim mallarına ya da daha fazla para harcayabilelim diye sürekli yeni modeli çıkan tüketim ürünlerine harcadığımız toplumsal emeği gerçekten gerekli işlere harcadığımızda teknolojik gelişimin hızı da katlanarak artacaktır.

‘Beni, bir şekilde, Einstein’ın beyninin ağırlığı ve kıvrımlarından daha çok en az Einstein kadar zeki olup hayatını pamuk tarlalarında ya da atölyelerde harcayan insanlar ilgilendiriyor.’

Ünlü evrimsel biyolog Stephen Jay Gloud’un Einstein’ın beyninin çalınması üzerine söylediği bu sözler kapitalizmin bilimsel ilerlemeye verdiği en ağır hasarı acı bir şekilde gözler önüne seriyor: İnsan israfı.
Bugün içinde yaşadığımız dünyada tam 160 milyon çocuk işçi var. En az Einstein kadar zeki binlerce çocuk Çin’deki fabrikalarda, Endonezya’daki tekstil atölyelerinde, Afrika’daki madenlerde, Türkiye’de MESEM’lerde hayatını harcıyor.
Şu anda hayatta olan kadınların 640 milyonu çocuk yaşta evlendirilen kadınlardan oluşuyor. Günümüzün Maria Curie’si olabilecek nice kadının elinden bu fırsat daha çocukken alındı.
Çocuklar her gün savaşlarda, göç yollarında, iş cinayetlerinde katlediliyor. Ben bu satırları yazarken Gazze’de bebekler açlıktan ölüyor!
Diyelim ki çocuk yaşta sistemin çarkları arasında katledilmemeyi başardınız ve okula gidebiliyorsunuz o zaman da sizi başka bir şey karşılıyor: Çocuk yoksulluğu!
Dünyadaki çocukların altıda biri yani 333 milyon çocuk günümüzde yoksullukla boğuşuyor. Türkiye çocuk yoksulluğunda OECD ülkeleri arasında 2. sırada. Eğer imkânı olsa dünyayı değiştirebilecek buluşlar yapabilecek çocuklar, yetersiz beslendiği için zekâ geriliği yaşıyor.
Yoksulluğun pençesinden kurtulmuş bile olsa pek çok çocuk dünyanın her yerinde giderek kötüleşen eğitim sistemi yüzünden niteliklerinin farkına varamıyor, hayallerinin peşinden gitmek yerine sistem tarafından sermayeye ucuz işgücü olarak peşkeş çekiliyor.

Kapitalizm onlara insanca bir yaşam ve bilimsel eğitim imkânı vermediği için on binlerce dâhinin dünyayı değiştirebilecek on binlerce icadından mahrum durumda yaşıyoruz.
Şimdi tekrar düşünün: Gerçekten teknolojinin gelişmesinin sebebi kapitalizm mi?
Şahsen kapitalizmi 100 yıl önce yıkabilseydik şu anda galaksiler arası seyahatin yollarını arıyor olurduk diye düşünüyorum.

Teknolojinin yalnızca kapitalizm altında gelişeceğini iddia etmek aynı zamanda bütün bilim insanlarının paragöz olduğunu ve kar hırsı olmadan hiçbirinin çalışmayacağını iddia etmek demektir. Bu iddia ise gerçeklikten oldukça uzak bir deli saçmasıdır. Kapitalist sistemin kodlarıyla yoğrulan ve bu sistemin değer yargılarıyla yetişen sıradan insanlar için belki bu iddia doğru olabilir ancak bilim insanları sıradan insanlar değildir. Neredeyse hiçbir bilim insanının hayatını bilime adamasının sebebi para değildir. Çoğu insanlığın gelişimine katkı sunmak için ya da bilimin kendisine verdiği haz için bu yolu seçer.
Nitekim 700’den fazla patente sahip olan ama bir otel odasında fakir bir adam olarak ölen Nikola Tesla’nın ya da çocuk felci aşısını bulup patentini almayı reddeden Jonas Salk’ın derdi para değildi.

Yakın zamanda filmini izlediğimiz Oppenheimer da başka bir örnek. ABD Komünist Partisi’yle ilişkileri bulunan, işçi grevlerine verdiği destekle tanınan ‘Komünist Oppie’ gerçekten de ABD emperyalizminin icadını kötü amaçlar için kullanacağını bilmiyor muydu dersiniz? Elbette biliyordu ancak bunu da alacağı parayı da umursamamıştı. Yalnızca atomu parçalayan ilk kişi olmanın hazzını yaşamak istemişti.
Edison gibi tüccarlar elbette vardır ancak sayıları istisna sayılabilecek kadar azdır.
Üstelik bilim insanları zaten kapitalist sistem içinde de kar harsı olmadan çalışır. Günümüzde laboratuvarında kendi kendine dünyayı değiştirecek bir icat bulup zengin olmaya çalışan kimse kalmamıştır. Bilim insanları büyük teknoloji şirketlerinde ya da üniversitelerde maaş karşılığı çalışırve icatlarının patentleri üzerinde de çalıştıkları yerlerin hakkı vardır. Covid aşısını düşünün mesela. Aşıyı geliştiren bilim insanlarının hepsi Biontech firmasında maaşlı çalışıyordu. Aşıdan elde edilen karı ise yalnızca şirketin hissedarları aldı.
Sosyalist bir devlet bilim insanlarına iyi maaşlar vermesini de rahat bir çalışma ortamı yaratmasını da bilir. Bilim insanları sosyalist bir düzende bugünkünden çok daha iyi şartlara sahip olacaktır.

Resmi ideoloji sizden bütün teknolojik gelişmelerin aklına yaratıcı bir fikir gelen ve riske girip bu fikrin peşinden giden cesur yatırımcılar tarafından gerçekleştiği hikâyesini anlatır. Zenginlerin hepsi yaratıcı, risk almayı bilen, cesur ve zeki insanlardır ve servetlerini kendileri hak etmişlerdir. Siz onlar kadar zengin değilseniz bu sizin beceriksizliğinizdir.(Ama hemen umutsuzluğa kapılmayın yeterince çalışırsanız bir gün siz de onlar gibi olabilirsiniz. %99’unuz bu yolda hayatını sevmediği bir işte ücretli köle olarak çalışarak geçirecek fakat bu önemli değil!)
Anlatılan bu hikâye aslında koca bir yalandan ibarettir. Gerçek şu ki kapitalist ülkelerdeki icatların bile arkasında çoğunlukla devlet vardır. Örneğin ABD’de icat edilen ve bugün hayatımızı kolaylaştıran GPS sistemleri, MR makineleri, barkodlar, süper bilgisayarlar, otonom robotlar gibi teknolojiler doğrudan Amerikan halkının vergileriyle finanse edilen devlet projeleriyle geliştirilmiştir. Grip, Hepatit B, HPV gibi pek çok aşı devlet tarafından üretilmiştir. Akıllı telefonlarımızda kullandığımız mikroçiplerin ve dokunmatik ekranların; internetin, Google’ın hatta Siri’nin arkasında bile ‘özel şirketler ve yaratıcı kapitalistler’ değil devlet araştırmaları vardır.

Kapitalizmin günümüzde üretim araçlarının gelişimine ve bilimsel ilerlemeye nasıl engel olduğuna dair söylediğimiz bunca sözden sonra varılması gereken mantıksal sonuç şudur: Kapitalist sistemin aşılmasına dair tarihteki en büyük örnekler olan reel sosyalizm deneyimlerinde üretim araçları ve teknoloji büyük bir hızla gelişmelidir.
Sosyalist devletlerde ve özellikle Sovyetler Birliği’nde de yaşanan tam olarak budur.
1917’de yaşanan Ekim Devrimi’nin ardından halkın büyük çoğunluğunun okuma-yazma bilmediği Rusya’da bir eğitim seferberliği başlatıldı ve okuma-yazma oranı kısa bir sürede %100’e kadar çıktı,  ülkenin her yerine elektrik götürüldü.
Kapitalist dünya devasa bir ekonomik buhranla uğraşırken Sovyetler 1929-1933 yılları arasında yaptığı devasa sanayi atılımıyla yalnızca dört yıl içinde dünyanın en gelişmiş sanayi ülkelerinden birisine dönüştü. Bu dönemde Sovyet ekonomisi %100’ü aşan bir hızla büyüdü.
60’lı yıllara gelindiğinde 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribatı yaşamaya devam eden Avrupa ülkelerinde 3-4 nesillik aileler tek göz odalı ve sobalı evlerde barınmaya çalışırken Sovyetler halkın çok büyük bir kısmını merkezi ısıtması ve doğal gazı olan konutlara yerleştirerek barınma sorununu çözmüştü bile.
Bunlar Sovyet sosyalizminin üretim araçlarının gelişmişlik seviyesini ve halkın refahını nasıl büyük bir hızla geliştirdiğinin birkaç örneği sadece.

Sosyalizm geri kalmış bir köylü ülkesi olan Rusya’yı aldı ve yalnızca 40 yıl içinde uzayı fetheden bir medeniyete dönüştürdü.
Sovyetler Birliği’nde uzay teknolojileri alanında çok kademeli roketlerden, uydulara; uzay araçlarına ve uzay istasyonlarına kadar onlarca teknoloji geliştirildi.
Uzay roketlerini geliştirip uzaya çıkan ilk ülke Sovyetler olduğu gibi ilk uzay istasyonunu kuran, uzaya ilk uyduyu yollayan, ilk uzay yürüyüşünü yapan, Ay’a, Mars’a ve Venüs’e ilk uzay aracı indiren ülke de Sovyetler Birliği’ydi.

Sovyetler tıp konusunda da çağının çok ilerisindeydi. Günümüzde hala kullanılan bazı ameliyat yöntemleri Sovyet doktorları tarafından geliştirildi.
Dünya’daki ilk kan nakli enstitüsü ve ilk kan bankası 1926’da Sovyetlerde kuruldu.
Lazer mikroskobu 1947’de, akustik mikroskop 1959’da Sovyetlerde icat edildi.
Dünyadaki ilk yapay kalp Sovyetlerde üretildi ve şarbon aşısından HIV virüsünün anneden çocuğa geçmesini engelleyen aşıya kadar onlarca aşı Sovyetlerde geliştirildi.

LED ekranlar 1927’de, ilk programlanabilir bilgisayarlar 1950’de, cep telefonu 1957’de, 3D hologramlar 1962’de Sovyetler Birliği’nde icat edildi.
İnternet ve GPS gibi teknolojiler de 70’li yıllarda ABD ile eş zamanlı olarak geliştirildi.
Yalnızca Sovyetler Birliği de değil Yugoslavya, Çin, Demokratik Almanya hatta 60 yıldır ABD ambargosu altında olan Küba bile bilimin ilerleyişine önemli katkılarda bulundu.

Dünya tarihi bilimin ve teknolojinin ilerleyişi için kapitalizmin yıkılışının ve sosyalizmin kuruluşunun ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu kesin kanıtlarla gözler önüne seriyor.

İnsanlığın kolektif birikiminin yine bütün insanlığa ait olduğu, dünyanın bütün çocuklarına verilecek örgün ve yaygın bilimsel eğitimle bu kolektif birikime katkı yapmak isteyen herkesin katkı yapabildiği, kapitalist zincirlerinden kurtulmuş bilimin özgürce ve dev adımlarla ilerlediği bir dünya için ufuktan yükselen sosyalizmin kızıl şafağı bize yol gösteriyor.

 

KAYNAKÇA:

Komünist Manifesto, Sayfa 53-55, Karl Marx-Friedrich Engels

Komünist Manifesto, Sayfa 55-56, Karl Marx-Friedrich Engels

https://www.ilo.org/ankara/projects/child-labour/lang–tr/index.htm

https://www.unicef.org/turkiye/bas%C4%B1n-b%C3%BCltenleri/unicef-k%C3%BCresel-d%C3%BCzeyde-ya%C5%9Fanan-%C3%A7ok-say%C4%B1da-kriz-%C3%A7ocuk-ya%C5%9Fta-evliliklerle-m%C3%BCcadeleyi

https://www.aa.com.tr/en/middle-east/palestinian-death-toll-from-hunger-in-gaza-rises-to-20-amid-israeli-siege/3157121

https://www.unicef.org/turkiye/bas%C4%B1n-b%C3%BCltenleri/unicef-ve-d%C3%BCnya-bankas%C4%B1-d%C3%BCnya-%C3%A7ap%C4%B1nda-a%C5%9F%C4%B1r%C4%B1-yoksullu%C4%9Fun-azalt%C4%B1lmas%C4%B1na-y%C3%B6nelik

https://www.politikyol.com/unicef-turkiye-cocuk-yoksullugunda-ikinci-sirada/

https://stacker.com/business-economy/50-inventions-you-might-not-know-were-funded-us-government

https://www.worldatlas.com/articles/10-greastest-inventions-made-by-the-soviet-union.html

https://www.quora.com/What-technology-inventions-have-the-Soviets-contributed-to-the-world-that-isn-t-well-known

BU İÇERİĞİ OYLAYIN.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir