in

GENÇLİK HASTALIĞI

Oğulcan Boz yazdı…

Türkiye’de gittikçe alternatifsiz kalan liseli sıra arkadaşlarımız bunca yıldırıya rağmen hâlâ apolitik olmamakta ve içinde bulunduğu kalıba sığmamaktadır. İkili parti düzeninde kendi sesini duyamayan, derdini anlatan birini göremeyen bu yaş grubu birçok noktada daha radikal bir söylem ve tavır aramaktadır. Geleceği karartılmış, sesi bastırılmış ve hayalleri zehirlenmiş bu neslin ana akım siyasetteki düzen partilerinin birer neferi olmamasına şaşırmıyoruz elbet ama ya “yeni” ideolojileri de düzenin ta içinden geliyorsa? Milliyet, ırk, etnisite üzerinden yürütülen bir siyasetin söylemleri radikalleştikçe ve insanlık onuruna zıt düştükçe daha da dolayımda hatta dilimizde olabilir. “Sınıfımızda üst olduğu iddia edilen kimliğe sığmayan arkadaşlarımız hangi kılıfla bu ülkeden gönderilebilir?” tartışması pek hararetli ve ağızlardan tükürük saçarak kulağımıza gelse de geleceğimizi bulanıklaştıranlar sıra arkadaşlarımız olamaz, olmamalıdır bizce. Şu an sosyal medyada kendine türlü isimler, profiller bulan Gençlik Hastalığı her ne kadar revaçta da olsa kökenine dair daha işlevsel ve temelden bir incelemeyi beraber yapmaya çalışalım.

İncelememiz içerik itibariyle lisede hepimizin maruz kaldığı müfredata dönük bir bakış açısı sunarsa daha isabetli bir temel oturtabiliriz. İktidar perspektifince şekillen müfredat tarihteki birçok kırılmayla bozuma uğramış ve reform geçirmiştir. Muhafazakâr-milliyetçilik ve seküler-milliyetçilik arasında gidip gelen müfredatın değişmez bileşeni milliyetçilik eğitim içerisinde kendisine yine milliyetçilik bileşeni sabit bir muhalif öğrenci kesimi oluşturmaktadır. Müfredatı demokratikleştirmek yerine iktidar çıkarınca reforma uğratılması öğrencilerin pek çok noktada sıkışmasına sebebiyet verebilir. Şu anda müfredatın hattı olan topluma da nüfuz etmiş muhafazakâr-milliyetçilik yeni nesillere ihtiyaç duymakta. Bu nesilleri de tercih hakkı bulunmadan müfredata tabi olan lise öğrencilerinde buluyor ve yeniden üretiyor. Peki iktidar müfredata hangi dokunuşlarla yapıyor bu dayatmaları?

Bu noktadan itibaren yazıyı daha temelli bir noktaya ilerletebilmek adına halihazırda yapılmış çalışmalardan alıntılarla ilerleyebiliriz. Muhafazakâr-milliyetçi bloğun yetiştirmek istediği “dindar ve kindar” nesil için doğrudan müfredat müdahalelerini tespit edebiliriz. Tarihsel arka planında “Millî Görüş” yatan Eğitim-Bir-Sen AKP döneminde aradığı tüm imkanları bulurken 14 yıl içerisinde üye sayısını 22 kat artırarak 402 bine ulaştırmasıyla kendinden çok daha ilerici bir pozisyonda olan Eğitim-Sen’i geçerek hükümetle toplu görüşmeleri yapma yetkisini kazanmıştır (Şen, 2018). Yayınladıkları rapor “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirmesi” pek anlamlı ve özgür görünse de içeriği bizlere pek de böyle yansımamıştır. Sendikanın toplantılarının, açıklamalarının ve etkinliklerinin AKP temsilcilerinin uğrak noktası olması sendikanın AKP döneminde ne denli alan bulduğu ve yetkilendiği açıktır. Rapor, özet olarak muhafazakâr-milliyetçi kesimin müfredatın nasıl olsa daha “kindar ve dindar” nesil ortaya çıkar, bu bağlama sığmayan öğrenciler de nasıl apolitik olup hak arayışından uzaklaşır analizidir diyebiliriz.

Şovenizm, ulusalcılık, milliyetçilik gayelerini tarih bilinci, kahramanlık ve ecdat kavramlarınca maskelenmesi müfredata yedirilmesini pek çok açıdan kolaylaştırıyor. (Sungur, Yıldız, 2013) En çok da kahramanlık anlatısı üzerinden bir ekol/idol üretimi toplumda uyumu ve uysallığı artırıyor. Öğrencilerin toplumsal olarak gittikçe sıkıştığı günümüzde bir idolü merkez almak ve fraksiyonlaştırmak da beklenmedik bir sonuç olmuyor. Örneğin Osmanlı tarihi incelenirken padişah ve zaferlerden yola çıkan bir tarih anlatısı toplumu oluşturan bireylerin ortak boyun eğeceği bir idol yaratırken kadrajını olabildiğine halktan uzaklaştırmıştır. Padişahları bile “savaş skorları” olarak anlatan tarih bu esnada “Halk ne yer ne içerdi, ekonomik durumları nasıldı?” sorularını göz ardı etmektedir. Müfredatın demokratikleşmesi meselesi, bu müfredattan geçmiş bir öğrencinin tarih yorumunda toplumcu bir anlayışı benimsemeden, milliyet bilincine hizmet halinde mezun oluyor olması bahsettiğimiz nesil üretiminin en büyük göstergesidir diyebiliriz. Bir başka örnekle geliştirecek olursak “Türk milleti savaşçıdır.” önermesini inceleyebiliriz. Tarihte Türklerin çoğunlukta olduğu devletlerin çokça savaşmış olması, kendini büyük topraklara egemen hale getirmesi bir millete savaşçı sıfatını ekler önermesi Türkiye’de 12 senelik zorunlu eğitimin “Türkiye halkları okur-yazar, eğitimde ileri bir noktada, bilimsel üretkenliğe sahiptir.” önermesini de sonuç olarak getirmelidir. Fakat yine devlet tarafından mekanikleştirilen bu hamleler halk bakış açısını göz ardı etmektedir. Belirli kahramanlar ve düşmanlar sunan bu anlatı tutarsız, problemli ve devletin idealize toplumuna tabi kalır. Kahramanların üstte olan kimlikleri, din ve mezhepleri bizim şu an yan sıramızdaki arkadaşımızı kimliksiz, öteki ve yabancı görmemizi mümkün kılar. Müfredatın, dolayısıyla da okulların belirli bir milliyet çevresinde mekânlaştırılması bir ideal halinde olsa da biz sınıf arkadaşımızın nereli olduğuna ne kadar dindar veya ne kadar Türk olduğuna bakarak arkadaş olamayız, bu bakış açısı bizi padişah üzerinden tarih dinlemeye iter. Kendimize buradan temelli bir ideoloji çizmemiz yanlış bilinçlenme olarak kalır. Hâkim sınıfın idealini benimserken toplumun yani bizlerin çıkarını gözetmeyen bakış bizlere tek ırklı tek dinli kahraman olmayı zorunluk kılarken, çevremizdeki herkesi düşmanlaştırır.

Şimdilerde sosyal medyada hâkim olan ve her taraftan bulaşan bu Gençlik Hastalığı, bizler kardeşlik ve eşitliği örgütleyene kadar kalıtsallaşıp kronikleşmektedir. Geleceğimizi görebilmek ve hakkımızı alabilmek için bir kahraman olmaya veya bulmaya değil yanı başımızdaki arkadaşımızla derdimizi paylaşmaya ihtiyaç duyarız. Çünkü yaşadığımız toplum, habitatımız sınıfsa, sınıfımızın çıkarları bizi ilgilendirir.

 

Sungur, H., & Yıldız, M. (2013). Ortaöğretim Öğrencilerinin Milliyetçilik ve Kahramanlık Algılarının Cinsiyete ve Okul Türüne Bağlı Değişiminin Sosyolojik Analizi. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6, 515–541.

Şen, A. (2018). Müfredata Hâkimiyet Mücadelesi: Seküler-Milliyetçiliğe Karşı Muhafazakâr-Milliyetçilik. Mülkiye Dergisi, 42(3), 321–345.

BU İÇERİĞİ OYLAYIN.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir