in

MEDYANIN KAPİTALİST SİSTEM İÇİNDEKİ ROLÜ

Gülse İltan yazdı…

Medya, toplumsal yapıların sürdürülmesinde ve egemen ideolojinin yayılmasında kritik bir rol oynar. Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisine göre, egemen sınıf, kendi ideolojisini medya gibi kurumlar aracılığıyla toplumun tüm katmanlarına benimsetir. Bu yolla toplumun geneli, mevcut sistemi sorgulamak yerine onu doğal ve kaçınılmaz olarak kabul eder. Sanıyorum ki birçoğumuz sağ görüşteki herhangi birinden en az bir kere “Doktorla çöpçü aynı maaşı mı alacak?” lafını duymuşuzdur. Bunun hem medyadaki yönlendirmelerden hemde bilgi yetersizliğinden olduğunu söylemek mümkün.

Egemen ideolojinin medyada yansıması, bireycilik, rekabet ve tüketim gibi kapitalist değerlerin “norm” olarak sunulması ile gerçekleşir. Örneğin, reklamlar aracılığıyla bireylere “mutluluğun yolu tüketimden geçer” mesajı verilir. Bu süreçte insanlar, tüketimi yaşamın merkezine alır ve sistemin devamına bilinçsizce katkı sağlar.

Kapitalist düzende medya, genellikle büyük sermaye sahiplerinin kontrolü altındadır. Örneğin, ABD’de medya endüstrisinin büyük bir kısmı sadece altı şirketin elindedir. Bu durum, çeşitliliği azaltır ve eleştirel görüşlerin “aykırı” veya “anarşist” görünmesine yol açar. Benzer bir şekilde, Türkiye’de medyanın çoğu da siyasi iktidara yakın sermaye grupları tarafından kontrol edilir. Bunun sonucu olarak, iktidara eleştirel yaklaşan medya organları ya baskıya uğrar ya da susturulur. Bunu sanıyorum ki en çok Türkiye İşçi Partisi’nin yaşadığını söylemek mümkün. Sağdan soldan kesilmiş video kliplerinin veya söylenen onlarca cümleden yalnızca iki üç tanesinin medyaya sunulmasıyla uçsuz bucaksız bir sansür uygulanmakta.

Medya, kapitalist sistemde sadece bilgi aktaran bir aracı değil, aynı zamanda sistemi meşrulaştıran ideolojik bir aygıttır. Sahiplik, reklam bağımlılığı ve içerik manipülasyonu gibi unsurlar, medyanın eleştirel bir gözle okunmasını zorunlu kılar. Halkın bu mekanizmaları anlaması ve alternatif medya kaynaklarına yönelmesi, daha bilinçli bir toplumun oluşmasında önemli bir adım olacaktır.

Propaganda, medya aracılığıyla kitleleri yönlendirme ve belirli bir amaca hizmet etme stratejisidir. Korku yaratma, bilgi çarpıtma ve manipülasyon gibi teknikler bu süreçte sıklıkla kullanılır. Propaganda stratejilerinin en etkili yollarından biri, kitleleri korku yoluyla birleştirmek ve “ortak bir düşman” yaratmaktır. Örneğin, sol hareketler çoğu zaman “düzensizlik” ya da “anarşi” ile bağdaştırılır. Bu teknik, özellikle grevler veya protestolar sırasında kullanılarak toplumu mevcut duruma rıza göstermeye zorlar. ABD’de Soğuk Savaş döneminde komünizm korkusunun, Türkiye’de ise “bölünme” paranoyasının yaratılması bu tekniğin çarpıcı örneklerindendir.

Propaganda, medyanın sunduğu araçlarla kitlelerin düşünce ve davranışlarını şekillendirmede güçlü bir etkiye sahiptir. Bu nedenle, medya içeriklerini eleştirel bir gözle değerlendirmek ve manipülasyon tekniklerini fark etmek, bireylerin bilinçli kararlar alabilmesi için hayati öneme sahiptir.

BU İÇERİĞİ OYLAYIN.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir