Bu yazıyı okurken kafamızın içinde sorular oluşabilir, bazı konular yarım bırakılmış gelebilir. Bunun sebebi asıl konumuz olan “İnsan ve Besin”in dışına çıkmamak. Sevgili Friedrich Engels ve Lewis Henry Morgan’ın yazılarından yararlanarak insanın ilerlemesinde beslenmenin yerini ele alacağız.
Engels, Morgan’ı “Uzmanlık bilgisiyle insanın tarih öncesine belirli bir düzen getirmeye çalışan ilk kişidir.” diye tanıtarak başlıyor Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabına. Morgan, insanlığın ilerleyişini üç ana döneme ayırıyor: yabanıllık, barbarlık ve uygarlık. Elbette bu üç ana dönemin gelişiminde sadece beslenme rol almıyor. Taş ve madenlerin keşfi ile meta üretiminin yeri de çok önemli ve beslenme ile ilişkili lakin biz, taş ve madenlerin keşfi ile icat edilen metaların detaylarına pek girmeden biraz daha yiyecek tüketimine bakacağız.
Morgan yiyecek kaynaklarının öneminden şöyle bahsediyor: ’’Bu üretimdeki beceri, insanın üstünlüğü ve doğaya hükmetmesinin derecesi açısından belirleyicidir; tüm canlı varlıklar içinde yalnızca insan gıda maddelerinin üretiminde neredeyse mutlak bir hakimiyet kurabilmiştir. İnsanın ilerlemesinin tüm büyük dönemleri, az ya da çok, dolaysız olarak yiyecek kaynaklarının genişlemesiyle örtüşür.’’
Kuyruksuz maymunlar kısmen yaşantılarını ağaçlarda, meyve, yemiş ve kök tüketerek geçiriyorlar; yırtıcı hayvanlardan korunmak için ağaçların tepelerinde yaşıyorlardı. Sadece ayakları değil elleri üzerinde de hareket ediyor olmaları sayesinde ilk insanları “kuyruksuz maymun” olarak nitelendiriyoruz. Kuyruksuz maymunların evrimleşerek hayvanlar âleminden çıkmaya başlaması, balıkların besin olarak değerlendirilmesi ve ateşin bulunması ile başlıyor. “İkisi birbirinden ayrı düşünülemez, çünkü balıklarla beslenmek ancak ateş sayesinde tam olarak mümkündür.” diyor Engels. Balık, çiğ halde ısırması ve yutması kolay olmayan gergin bir yapıya sahiptir. Balığın daha kolay sindirilmesi ve tüketilmesi ateş ile mümkün idi. İnsanlar bu yeni besin ile ağaçların tepelerinden inip akarsuları ve kıyıları izleyerek yeryüzünün büyük bir kısmına yayıldılar. Ve yavaş yavaş evrimleşerek sadece ayakları üzerinde durup ellerini kullanmaya başladılar. Tabi insanların ağaçların tepelerinden inmesi yırtıcı hayvanlar için av olma olasılıklarını arttırdı ve kendilerini korumak için silahlar icat etmeye başladılar. Ateşin bulunmasının ardından icat edilen balta ve mızrak yabani hayvanların avlanmasını da beraberinde getirdi. Artık sadece balık ve meyveler ile değil kendi güçleri doğrultusunda yabani hayvan tüketimi de kısmen olsa dahi başlamış oldu. Ama avcılığın sonuçlarının son derece belirsiz olması nedeniyle avcılık, tam anlamıyla insanın besin ihtiyacını karşılamak için uğraş verdiği bir iş olmamıştır. Avcılığın tam anlamıyla insan için bir iş ve kesin besin haline gelmesi ok ve yayın icadı ile başlamıştır. Ürettiği silahlar ile kendini koruyabildiği aşamada insanlar için tarım az da olsa başlamış oldu. Ağaç, taş ve çeşitli madenlerin kullanımı ile oluşturulan yapılar insanın yerleşik hayata geçerek tarımı daha fazla hayatlarına sokmaya başlamasına vesile oldu. Tarım insan için müthiş bir besin kaynağıydı, kesin çözüm ve daha az emek sarf ettikleri bir iş koluydu. Tarım sayesinde yerleşik hayata geçen toplumlar yeni bir dönemi yaratmış oldular. Dünyanın bir kısmında tarım ile geçim sağlanırken, diğer kısmında süt ve et veren hayvanların evcilleştirilmesiyle sürü hayvancılığına başlanmış, bu durum çoban yaşamını ortaya çıkarmıştır. Özellikle geniş ovalara sahip otlak coğrafi özelliklere sahip yerlerde; Fırat ve Dicle, Ceyhun ile Seyhun ve Don ile Dinyeper gibi ovalarda insanlar kendini çoban hayatı ile var etmiştir.
Yapılan araştırmaların gösterdiği önemli noktalardan biri de bitkisel yani tarımsal besinlerle sınırlı yaşayanların beyni, et ve balık yiyen insanların beyninden daha küçük olmasıdır. Artık gelinen son aşamada büyük tarlaların sürülmesi için sabanların üretilmesi ve öküzler yardımıyla tarlaların sürülmesi çoban hayatı yaşayan toplumlar ile tarım yapan toplumları bir araya getirmiş ve insanlığın gelişimini hızlandırmıştır.
Kuyruksuz maymunlardan uzanarak bugünlere kadar besin insanlar için çok önemli bir yere sahip bunu kuşkusuz görüyoruz. İnsan için bu denli önemli olan besin birçok savaşı da beraberinde getirmiştir elbette. Besin arayışı içerisindeyken özel mülkiyet kavramı gelişmiş ve beraberinde öncü olarak komün hayattan sonra devletin oluşumunda da yeri olmuştur.
Kaynakça: Friedrich Engels- Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni