Neden 8 Mart?
8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul görmesinin doğrudan emekçi kadınlarla ilişkili olduğu tarihsel bir gerçektir. 8 Mart’ın tarihine beraber bakalım: 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde gerçekleşen 2. (Sosyalist) Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi delegeleri Clara Zetkin, Kate Duncker ve diğer katılımcılar, her yıl düzenlenecek bir “Kadınlar Günü” önerisini getirdi. Bu öneri oybirliğiyle kabul edildi, ancak ilk yıllarda belirli bir tarih belirlenmemişti ve bu öneriden sonra ilk defa kitlesel olarak uluslararası çapta 1911 yılının 19 Mart’ında Kadınlar Günü kutlandı. Emekçi Kadınlar Günü’nün artık resmen 8 Mart olarak belirlenmesi ise 1921 yılında Moskova’da tertip edilen 3. (Komünist) Enternasyonal’in 3. Kongresine bağlı Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda gündeme geldi. Başta, o dönemde baskın olan “sınıfa karşı sınıf” politikalarının tesiriyle “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adı benimsendi. Ancak, 1930’lu yılların ortalarında “faşizme karşı birleşik cephe” stratejilerine geçiş evresinde, ilk baştaki “Dünya Kadınlar Günü” adına geri dönüldü. Bu dönüşüm daha sonra kadın örgütlenmesine de yansıdı ve sadece “işçi/emekçi kadınlar” ya da “sosyalist/komünist kadınlar” ile sınırlı olmayan bir örgütlenme anlayışını benimseyerek 1945 yılında Uluslararası Demokratik Kadın Federasyonu’nun kurulmasına yol açtı. “Dünya Kadınlar Günü” olarak 8 Mart tarihine kaynaklık eden olay hakkında çeşitli tartışmalar mevcut. 8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grev yapan işçilere polis saldırması sonucu çıkan yangında, barikatlardan kaçamayan 129 kadın işçinin hayatını kaybetmesi bu tarihin kökeni olarak öne sürülmüştür. Başka bir örnek ise, 8 Mart 1908’de yine ABD’nin New York kentinde, çoğu sosyalist olan kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle düzenlenen mitingdir. Bir diğeri ise, 1910’dan sonra ilan edilen ve 19 Mart 1911’de gerçekleşen uluslararası kutlamalardan sonra ortaya atılan bir iddia olan, 25 Mart 1911’de New York’ta meydana gelen Triangle Gömlek Fabrikası yangınıdır. Birleşmiş Milletler resmi internet sitesinde belirtildiğine göre 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak belirlenmesinde bahsi geçen olaylar arasında en dikkate değer ve belirleyici olanı, Rusya’da çarlığın devrilmesine yol açan 1917 Şubat Devrimi’nin, 8 Mart günü kadınların protesto eylemleri ve grevlerle başlamış olmasıdır. Bu eylemlerde Rus emekçi kadınlar “Ekmek ve barış istiyoruz” sloganlarıyla sokağa çıkmıştı. Eylemlerin dördüncü gününde Rus Çarı tahttan indirildi ve kurulan geçici hükümet kadınlara seçme hakkı tanıdı. 1917 Şubat Devrimi’nin Gregoryen takvime göre 8 Mart’ta başlayan kadınların protesto ve grevleriyle sembolleşmiş olması 8 Mart’ın tarihine kaynaklık etmesinde büyük bir etken.
Türkiye’de Kadın Hareketi
Osmanlı Dönemi’nde feminizm, özellikle Tanzimat dönemiyle birlikte önemli bir ivme kazanmıştır. II.Meşrutiyet döneminde ise kadınlar arasında bir hareket başlamış, kadın cemiyetleri kurularak dergiler çıkarılmıştır. Kadınlar, Osmanlı toplumunda özgürlük, iş olanakları, eğitim ve sosyal yaşam alanında mücadele vermişlerdir. Bu dönemde yayımlanan “Kadınlar Dünyası” adlı dergi, feminist bakış açısını yansıtmıştır ve önemli bir role sahiptir. Cumhuriyet’in ilanından (1923) kadınların seçme ve seçilme haklarını elde ettikleri (1934) döneme kadar, siyasi hakları göz ardı edildi ve kadınlar bu durumu protesto etti. Ancak, kadın hareketi kendi itirazlarının üzerine giderek siyasi haklarını elde etmeyi başardı. Erken Cumhuriyet döneminde, kadın hareketi ortak inançlar etrafında şekillenirken, 1968 sonrasında daha belirgin bir şekilde ön plana çıkmıştır. Türkiye’de ikinci dalga feminizm hareketi ise 1980 darbesi sonrasında etkili oldu. Bu dönemde kadınlar artık kadın hakları mücadelesini devletin tekelinden çıkartacak girişimlerde bulundular. Ataerkil topluma karşı çıkarak cinsiyet kalıplarını ve rollerini sorgulayan bağımsız bir kadın hareketini ortaya çıkardılar.
Türkiye’de 8 Mart
Türkiye’de “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” ilk defa Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda alınan kararların etkisiyle 1921 yılında kutlanmaya başlandı. 8 Mart’ı Türkiye’de kutlamak amacıyla iki komünist kız kardeş; Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova girişimde bulundular ve bir kadın birimi oluşturdular. 1971 yılına kadar pasif olan kutlamalar bu yıldan sonra daha yaygın ve kitlesel bir şekilde kutlanmaya başlandı. Türkiye, BM’nin 1977’de aldığı kararın ardından bu günü daha çok sahiplenmeye başladı ancak 1980 Darbesi’nin acı yüzü Kadınlar Günü’ne de yansıdı ve 4 yıl boyunca kutlamalar yasaklandı. 8 Mart 1984 yılında kendilerini feminist olarak tanımlayan “Kadın Çevresi” kuruldu ve bu tarihten itibaren 8 Mart’lar Türkiye’de çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya başlandı. Günümüze baktığımızdaysa aslında işçi ve emekçi kadınların sorunlarının hiç değişmediğini hatta gün geçtikçe arttığını görüyoruz. 1911 yılındaki Kadınlar Günü Kutlaması’nda kadınların talepleri; eşit işe eşit ücret, 8 saatlik işgünü, analık hakları ve savaşların son bulması gibi örneklendirebilirdi. 100 yılı aşkın bir süreden sonra hâlâ 8 Mart’ta sokaklarda aynı taleplerle karşılaşmak mümkün. Bugün halen kadınların önünde çözülmeyi bekleyen birçok sorun duruyor. Kadınlar olarak, her yıl 8 Mart’ta, hala engelleyemediğimiz töre cinayetlerini, seyirci kalınan kadına ve çocuğa yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini, mağduru suçlu bulunan taciz ve tecavüz vakalarını, bilinçli bir şekilde eğitimden uzaklaştırılan kız çocuklarını, yıllar geçmesine rağmen hala elde edemediğimiz cinsiyetler arası ücret eşitliğini, ve yıllardır devam eden savaşların en büyük mağdurlarının kadınlar olduğunu hatırlıyoruz. Tarihin bize gösterdiği bir gerçek var ki, kadınların haklarını elde edebilmek için her zaman mücadele etmeleri gerekmiş. Bugün, 8 Mart’ı bu mücadelelerin hatırasını canlı tutarak kutlayalım. Geçmişteki bu mücadelelerden aldığımız güçle, geleceği daha sağlam temeller üzerine inşa edebilmek için geçmişi de unutmayalım. Rosa Luxemburg’dan Clara Zetkin’e, Leyla Qasım’lardan Sara ve Sêvê’lere, Aysel Doğan’lardan Nagihan Akarsel’e, Jîna Eminî’den Evîn Goyi’lere dek süren erkek-devlet egemen ideolojiye karşı verdiğimiz özgürlük mücadelesi sürecek!